"Bizim insanımızı ağlatmak, güldürmekten daha kolay"

Ciddili ama bir o kadar eğlenceli, mesafeli ama bir o kadar samimi ve içten, çok güçlü bir derinliği var ama bir o kadar iç dünyasında duygusal… Hit olan projelerde canlandırdığı karakterlerin izleyici ile bütünleşmesini sağlayabilmiş...

26 Haziran 2019, 11:55
"Bizim insanımızı ağlatmak, güldürmekten daha kolay"

Ciddili ama bir o kadar eğlenceli, mesafeli ama bir o kadar samimi ve içten, çok güçlü bir derinliği var ama bir o kadar iç dünyasında duygusal… Hit olan projelerde canlandırdığı karakterlerin izleyici ile bütünleşmesini sağlayabilmiş bir isim ile, Özge Borak ile buluştuk bu hafta…

Esasen kendi dünyasının halktaki karşılığına zıt bir karakter dersek yanlış olmaz. Ulaşılmaz olmayı, halktan uzaklaştıkça değer kazanma düşüncesini benimsemeden yaşamayı beslenme kaynağı olarak gördüğünü anlatıyor. Evimin musluğunu da tamir edebilirim, mutfak sanatımı da konuşturabilirim diyor. İnsan güzel ve başarılı olup, kendi değerini güzelliği ve başarısından çok karakterinden alan bir kadın bulunca ister istemez keyifle dalıyor sohbete. Yalnız her şey güllük gülistanlık olmadı tabi. 

Sorularla sıkıştırmaya çalışırsanız, kendi sahasından hızlı paslarla birden sizin kalenize golü atabilir. İstediğiniz cevabı almak için sorduğunuz sorulara kesinlikle beklediğiniz cevapları vermiyor. Bugüne kadar aldığımız konuklar içerisinde cevapları ile sorgulatan, daha çok merak uyandıran pek az kişi olmuştu.

Hadi o halde,

Özge Borak’ı bir de burada tanıyalım.

İşte satır başları;

“HALKTAN BESLENMEYİ, HALKIN İÇİNDE OLMAYI SEVİYORUM”

Tanınır olmanın size kattıkları veya götürdüklerinin yanında, tanınır olmanızın insanların algıları üzerine de empati kurduğunuzu düşünüyorum. Şayet böyleyse, bize hem Özge Borak gibi bir marka olup hem de “herkes gibi olabilme” tevazusunu nasıl dengede tutabildiğinizi açıklar mısınız?

Çünkü bu şekilde olmalı. Ben genellikle kendini soyutlayan, halktan uzak tutan, ulaşılmaz oldukça marka değeri artar düşüncesini yaşayan birisi değilim. Böyle olan kişilere de saygım var elbette, olanları da eleştirmiyorum. Sadece ben halktan beslenmeyi, halkın içinde olmayı seviyorum. Sokakta birisi ile karşılaşınca oyunla ilgili sohbet etmekten, düşüncelerini almaktan çok keyif alıyorum.

Tiyatrodan sinemaya gelen oyunculara hangisi daha iyi diye sorduğumuzda genelde tiyatro diyorlar. Siz hangisini tercih edersiniz ve neden?

Her ikisi de diyebilirim. İkisi de farklı duygular ve heyecanlar barındırıyor. Tiyatroda canlı izleyiciye karşı bir heyecan var. Yapabilecek miyiz, olacak mı, bir hata yapar mıyız gibi heyecanlar oluyor. Sinemanın ise dinamikleri farklı. Çekim süreci, izlenmesi gibi farklı heyecanlar yaşıyorsun. Ama illa ki birisini seçmem gerekiyorsa tiyatro derim. Onun duygusu bende başka çünkü.

Projelerinizin mutlaka maddi ve manevi kazancı oluyor. Ama bunlardan bağımsız olarak yapmak istediğiniz, kafanızda tasarladığınız, zaman zaman kafanızda canlandırdığınız bir idealize projeniz var mı?

Hem oyuncu olduğum, hem de senaryosunu yazamasam bile en azından hikâyesini yazdığım bir film hayalim var. Zor bir iş ama inşallah olur. Bakalım (Tebessüm)

“KÖTÜ HİSSETTİĞİM ZAMANLARDA EVDE DURMAMAYA, YALNIZ KALMAMAYA DİKKAT EDERİM”

Genelde herkese başarı hikâyeleri soruluyor. Fakat ben başarısızlığınızı paylaşmanızı rica edeceğim. Başarısızlık hikâyeniz var mı? Ya da “rezil oldum yahu, hatta eve gittiğimde hüngür hüngür ağlamış, her şeyi bırakmayı düşünmüştüm” dediğiniz bir anınız oldu mu?

Öyle rezil oldum, bittim, mesleği bırakacağım noktasına gelmedim. Ama elbette başarısız olduğum zamanlar oldu. Hata yaptığım zamanlar oldu. O zamanlarda da moralim bozuk oluyor.

Peki, moraliniz bozuk olduğunda nasıl toparlarsınız kendinizi? İşinizi nasıl etkiliyor bu durum?

Kendimi dışarı atarım. O tür başarısızlıklarda, moralim bozulduğunda, kötü hissettiğim zamanlarda evde durmamaya, yalnız kalmamaya dikkat ederim. Kimleri evde durmak, dışa kapanmak ister ama benim için tam aksi. İşimi etkileme sorunla ilgili; en zor şeylerden birisi de bu durumdayken işinizi yapmanız ve oyun oynamanız. Moraliniz bozukken oyun oynamak çok zor oluyor.

“NE ŞANSLIYIM Kİ MESLEĞİMİN İŞİNİ YAPIYORUM“

Hayatta sevdiği işi yapanın bir gün bile çalışmadığı özdeyişi aklıma geldi de… Siz sevgiyi, işi ile harmanlayabilmiş ve bunu izleyicisine aktarabilmiş bir oyuncusunuz. Siz de benim gibi düşünüyorsanız bugüne kadar hiç çalışmadınız demektir. Bu da hiçbir zaman emekli olmayacağınız anlamına gelir mi? 

Emekli olmak istediğimi de nereden çıkardın? (Gülüyor) Sonuna kadar bu işi yapmak, tiyatroda yer almak istiyorum. Bundan besleniyorum. Ne şanslıyım ki mesleğimin işini yapıyorum.

Buradan mesleği oyuncu olmayan ama bu sektörde olanlara bir gönderme çıkarabilir miyiz? 

Hayır tabi ki. Onlara da saygı duyuyorum. Benim kastettiğim okuduğum bölümün ve alanımın işimle aynı olmasının bana verdiği bir şans. Bugünlere gelmemde bunun etkili olduğunu düşünüyorum fakat bunun aksine genelde herkes bu lükse sahip olmuyor.

“ÇÜNKÜ BÖÖ…”

Aktarıcı olmak, sizin gibi kıymetli isimlerin düşünce dünyalarından dökülenleri insanlara ulaştırma heyecanı sanırım bizim işin en ideal noktası. Kulaklığımda “here comes the rain again” şarkı sözleri… Öncesi ve sonrası yok sorunun. Neresinden alır, neresine çevirir, neresinde bırakırsanız kabulümüz. Sorum şu: “Neden?”

Çünkü böö…

Ne demek peki “çünkü böö”. Bu kadar mı?

Nedensiz yani, hiçbir sebebi yok öylesine yaptım der gibi. Neden soruna böyle cevap vermek istiyorum. Hayatta her şeyin cevabı yoktur, bazen soru işaretleri ile biter bazı konular. Her zaman bir nedeni yoktur.

“ÖZÜNÜN SEVGİSİZLİĞE DAYANDIĞI BİRÇOK ŞİDDET İÇERİKLİ OLAY YAŞANIRKEN BÖYLE BİR OKUL KURULMALI BENCE”

Sosyolojik problemler, kutuplaşmalar, şiddetler, kadına bakış ve türlü çeşit gündemler… Hiçbirine girmeden: Üniversitelerde önümüzdeki dönem ” Sevgi Meslek Yüksek Okulu” açılsa ve sosyolojik problemlerin çözümünün sevgiden geçtiği, sevginin de üniversitelerde verilebilecek bir ders olduğu ile ilgili oy birliği ile yasa çıksa… Yetkiyi de size verseler… Bu okula müdür kimi atardınız? (Yaşayan veya yaşamını yitiren, yerli veya yabancı dilediğiniz ismi paylaşabilirsiniz)

Evvela böyle bir okul kurulursa ilk destekçilerinden biri ben olurum. Çünkü benim barış anlayışım biraz ütopik kalabilir ama konuşarak ve sevgiyle her şeyin çözülebileceğini inananlardanım. O yüzden böyle bir okul lütfen kurulsun ve okul müdürünün de geçtiğimiz ay yeni kaybettiğimiz ama yaşarken hayatının odak noktası sevgi ve pozitiflik olan, büyüğüm, değerli oyuncu Candan Sabuncu olmasını isterdim. Özünün sevgisizliğe dayandığı birçok şiddet içerikli olay yaşanırken böyle bir okul kurulmalı bence.

Oyunculukta ‘sürdürülebilir’ olmanın zor olgu olduğunu kabul edersek, Özge Borak bu olgu içerisinde hatırı sayılır bir marka değerine sahip diyebiliriz. Neyi iyi yaptınız bugüne kadar? İlave soru: neyi daha iyi yaparak bu marka değerini daha ileriye taşıyabileceğinizi düşünüyorsunuz?

Mesleki anlamda çok uçlarda yaşamayı sevmiyorum. Bir yerlere aşama-aşama, kademe-kademe gelinmesi gerektiğine inanıyorum. Çok ilginçtir ilk defa burada söylüyorum. Yeni yeni ünlü olmaya başladığım zamanlarda çok iyi bir reklam filmi teklifi almıştım ama kabul etmedim.

Pişman mısınız peki?

Hayır, hala o gün yaptığımın doğru olduğuna inanıyorum.

“JACK NİCHOLSON, ANTHONY HOPKİNS’LE KARŞILIKLI OYNAMAK İSTERDİM”

Bir film yapacaksınız. Yerli ya da yabancı istediğiniz isimleri seçebilirsiniz. Türü ne olurdu? Yönetmeni kim olurdu? Hangi oyuncu ile birlikte rol olmak isterdiniz? Ve sonu iyi mi kötü mü yoksa hayat gibi dramatik mi biterdi?

Gerilim filmlerini seviyorum. İyi bir gerilim filmi çekmek isterdim. Tabii ki çok değerli Türk yönetmenler ve oyuncu arkadaşlarım var, birinden birini eksik söylemek istemem. O sebeple bu soruya cevabım; Steven Spielberg, yaşasaydı Stanley Kubrick veya David Lynch çeksin isterdim. Jack Nicholson, Anthony Hopkins’le karşılıklı oynamak isterdim. Oh ne güzel hayal. Çok sevdim… (gülüyor)

“BİZİM İNSANIMIZI AĞLATMAK, GÜLDÜRMEKTEN DAHA KOLAY”

Komedi aslında oldukça zor bir alan. Çünkü birilerini güldürmen ama aynı zamanda da incitmemen gerekiyor. Mesela bir şişman şakası yaparsanız alınan insanlar olabilir ki bu neredeyse her sahnedeki şaka için geçerli olabiliyor. Bunlar zaten yeterince zorlaştırırken bir de mizahın çeşitli şekillerde kısıtlanması var. Birçok komedi yapımında rol almış birisi olarak bu olaylar ışığında komedi yapmak nasıl bir şey? Ne kadar zor?

Evet. Komedi yapmak drama yapmaktan daha zordur. Çünkü insanları, özellikleri bizim insanımızı ağlatmak, güldürmekten daha kolay. Ama özellikle çocuk oyunları çok daha zor oluyor. Çünkü çocukların dikkati çok çabuk dağılıyor. Onları her an zinde tutmak, her an konsantrasyonlarını koruman gerekiyor. Birden salonda birbirleri ile konuşmaya, konuyu dağıtmaya başlıyorlar. Komedi zor, çocuk oyunlarında daha da zor.

Türk sineması son yıllarda bazı iyi yapımlar çıkarsa da hala istediği noktaya ulaşabilmiş değil gibi. Para odaklı yapımcılardan, eğitimsiz, sadece bir yerlerde ünlenip sinemaya giren oyunculardan tutun da sinemanın teknik kısmını bile beceremeyen ekiplere kadar birçok sorun görüyoruz. Sizce esas eksiklik nerede? Türk sineması istediği o atılımı nasıl yapabilir?

Eskiden çok daha az film oynuyordu. Şimdi çok daha fazla film çıkıyor. Bu da rekabeti arttırıyor aslında. Rekabet de kaliteyi arttırır. Bazı insanlar çok geliştiğini bazıları ise daha kalitesizleştiğini düşünüyor. Aslında geçmişe nazaran çok daha büyük yatırımlar yapılıyor sinemaya. Ve çok fazla ürün çıkıyor. Bunun sonucunda da pek çok kalitesiz iş de çıkıyor elbette. Ama bir o kadar kaliteli olan güzel işler de var. Bu biraz neresinden baktığınızla alakalı aslında.

“MESLEĞİMİ YAPARKEN TACİZ VB. DURUMLAR YAŞAMADIM”

Mevcut modern topluma ulaştığımızı düşünsek de aslında hala cinsiyet eşitliğini sağlayabilmiş değiliz. Pek çok kadın farklı iş alanlarında çeşitli ayrımlar ve zorluklar ile karşılaşıyor. Sinema dünyasında belki de bunların aşıldığını düşünüyorduk ama Hollywood’da son yıllarda çıkan skandallardan haberdarsınızdır. Siz iş hayatınızda bu tür bir şeyle karşılaştınız mı? Bu tür ayrımlar ve daha fazlası bu sektörde ne kadar var?

Evet böyle şeyler var maalesef bu sektörde. Bu dünyada da böyle, sadece Türkiye’ye özgü değil. Ben şahsen yaşamadım. Ama yaşayanlar var elbette. Üstü kapalı laflarla sözlü taciz gibi durumlar olduğu gibi, daha farklı şeyler de oluyor. Keşke yaşanmasa…

Yorumlar (0)
17
kapalı
Namaz Vakti 25 Nisan 2024
İmsak 04:39
Güneş 06:08
Öğle 13:07
İkindi 16:51
Akşam 19:55
Yatsı 21:19
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 33 90
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 33 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 34 77
2. Liverpool 34 74
3. M.City 32 73
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. M. United 33 53
7. Newcastle 33 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 32 47
10. Bournemouth 34 45
11. Brighton 32 44
12. Wolves 34 43
13. Fulham 34 42
14. Crystal Palace 34 39
15. Brentford 34 35
16. Everton 34 33
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 34 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 32 81
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 32 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14